3769_605101262859943_660873298_n
ESKİ TÜRKLERDE EBEYE “TİLKÜ MÜ TOGDI AZU BÖRİ MÜ?” DİYE SORULURDU… KAŞGARLI MAHMUT, DİVÂN-I LÜGATİ’T-TÜRK’TE, BİR KADIN DOĞUM YAPTIĞINDA EBEYE  “TİLKÜ MÜ TOGDI AZU BÖRİ MÜ?” (TİLKİ Mİ DOĞDU YOKSA KURT MU?) DİYE SORULDUĞUNU KAYDEDER.
BU SORU, DOĞAN ÇOCUĞUN ERKEK Mİ YOKSA KIZ MI OLDUĞUNU ÖĞRENMEK AMACIYLA SORULURKEN, KIZ ÇOCUK UTANGAÇ, ÇEKİNGEN VE KURNAZ TİLKİYE, ERKEK ÇOCUKLARI İSE CESUR KURDA BENZETİLİRLER.
(R. Dankoff ve J. Kelly, Mahmûd al-Kâşgâri’s Divân Lugâti’t-Türk, Harvard University Press, 1982, s. 216.)

.  tilki ateşten nasıl atlanacağını bilir.
• tilki bağlar,çakal çözer.
• tilki demiş ki; “ben.benim için demem amma,üzümsüz bağın kütüğü kurusun”
• tilki demiş ki; “ben,benim için demem amma,üzümsüz bağın demi olmaz”.
• tilki iki defa tuzağa düşmez.
• tilki ininde aslan yatmaz.
• tilki,inine kadar kovalanmaz.
• tilki ne kadar çevik ise,bir gün boğazı ele verir.
• tilki ne kadar yatarsa,iki ol kadar yeter.
• tilki öz inini ürse,uyuz olur.
• tilki piliçleri taşlayana; “yarabbim,gazabını artır” demiş.
• tilki tilkiliğini anlatıncaya (bildirinceye) kadar,post elden gider.
• tilki tilkiye buyurur,tilki de kuyruğuna.
• tilki vardır baş keser,kurdun adı yamandır.
• tilki yatağını bilir.
• tilkinin gezip geleceği (dönüp dolaşacağı) yer kürkçü dükkanıdır.
• tilkinin kurnazı anda gezer.
• tilkinin yüz masalı varmış,doksan dokuzu tavuk üstüne.
• tilkiye; “tavuk kebabı yer misin?” demişler,”adamın güleceğini getiriyorsunuz”demiş.
• tilkiyi tavukla taşlamışlar da; gazabını arttır ya rabbi demiş.

Bir kurt ile bir tilki arkadaş olmuş, birlikte gezip birlikte avlanmaya başlamışlar. Oralardaki mandralarla kümesleri yoklar, Allah ne verdiyse karınlarını doyurup keyiflerine bakarlarmış. Günün birinde bir bağ kıyısında tilki bir kapana yakalanmış. Hemen kurda seslenmiş, ‘Aman kurt arkadaş, yetiş’ demiş, ‘bir kapana tutuldum, kurtulamıyorum, acısı da yüreğime çöktü, gel kapanın şu yayına bas da beni kurtar.’ Kurt uzaktan bakmış, ‘Yok ‘ demiş, ‘sen ne kadar çalışsan bu kapandan kurtulamazsın. Ben de sana sokulup tatlı canımı korkulu bir duruma sokamam.’ Tilki anlamış ki kurttan bir yardım yok; kapanın sahibi de bayırın başından görünmüş, ne yapsın, yatmış, ölmüş gibi uzanmış. Kapan sahibi gelmiş, tilkiyi ölmüş sanmış, ayağı ile bir o yana, bir bu yana vurmuş, görmüş ki tilkide can yok. Kapandan çıkarmak için yaya basınca tilki fırlamış, canını kurtarmış. Kurda da hiçbir şey söylememiş. Aradan biraz zaman geçtikten sonra kurt bir kapana düşmüş. Kurtulmak için tilkiden yardım isteyince tilki, ‘Yok’ demiş, ‘kendimi senin için korkulu duruma sokamam, senden ders aldım.’ Kurt, ‘Aman’ demiş. ‘Amanı zamanı yok. Öl ki kurtulasın.’

Sahan Külbastı. Memduh Şevket Esendal. Kurt Masalı. Bilgi Yayınevi. 2. bsk. Ankara, 2008. Sf. 105-106

Tilkiyle çakal ahretlik olmuşlar. Gez-dolaş; vakit geçmiş. Bizim iki kafadarın karınları acıkmış tabii. “Nasıl yapsak da karnımızı doyursak” diye düşünürken, tilki:

— Bir fikrim var ahretlik demiş.

— Nedir?

— Ahmet Aga’nın bağına girip üzüm yiyeceğiz.

— Yahu nasıl olur? Ahmet Aga bağını boş bırakmaz. Elinde tüfeğiyle, her gün bekler bağını.

— Korkma ahretlik; padişahtan fermanım var. Padişah, istediğimiz bağdan üzüm yiyebileceğimizi fermana yazdı. Bize değil Ahmet Aga, hiç kimse karışamaz.

— Öyle mi?

— Öyle.

Çakal ne yapsın? Uymuş tilkinin sözüne; girmişler bağa. Ora senin bura benim; başlamışlar üzümleri yemeğe. Onlar üzümleri yiyedursun, Ahmet Aga asma yapraklarındaki kıpırtılardan, bağa hayvan girdiğini anlamış. Tüfeğini kaptığı gibi, basmış kurşunu. Tilki, kurşun sesini duyar duymaz, tabanları yağlamış. Daha ne olduğunu anlayamayan çakal:

— Padişahtan aldığın fermanı oku ahretlik diye tilkiye seslenmiş.

Tilki:

— Bırak şimdi fermanı. Bu toz duman içinde ferman mı okunur. Sen de tabanları yağla demiş.

Çakal bakmış ki pabuç pahalı; o da başlamış kaçmaya.

Geçen gün dere kenarına yattım, uzandım. Bir de ne göreyim: Bizim iki kafadar –önde tilki, arkada çakal- hala kaçmaya devam etmiyorlar mı? Şaştım kaldım.

http://www.diyemediklerim.com/fermani-oku-ahretlik-hikayesi-t80154/index.html

Geçen gün, geçen dediğim bir hafta geçti aradan. Gece saat 04.00 civarı, sigara almak için benzinliğe doğru ilerlerken, bir tilki gördüm desem. Elazığ merkezde bir Tilki! Siz okurken şaşırıyorsunuz ya, ben gördüğümde ne ahvaldeydim! Kulaklarını meraklı meraklı dikmiş, olanca hızıyla koşan bir tilki.

Anlattığım kişilerden, bin ah işittim. Meğer bu tilkinin ne çok hikayesi varmış. Bana anlatılan bir ah’ı size aktarıyorum: “…. Bizim köyde hayvancılık üzerine uğraş yoğundur. Bende de büyük ve küçük hayvanlar var. Bir ara bizim tavuklara tilki dadanır olmuştu. Gece, tilkiler kümesi basıyor, her gece zayiat verip, ocağımı söndürüyorlardı. Bir-iki-üç baktım ki olmuyor, ne yapsak çaresiziz. Bir gece, aldım elime tüfeğimi, kümesin karşısında, yattım pusuya… Bir iki saat geçtikten sonra, bizim uyanık geldi… Oyun içinde oyun neymiş anladım. Meğer bu tilkiler ne kadar zeki ve plancılarmış. İlk geldiğinde, tıpkı bir turist gibi, hiç kimselere ve hiçbir yere bakmadan, aheste aheste, kuyruğunu sürte sürte geldi ve gitti. Afalladım(1). Ama vazgeçmeyeceğini anladım. Bu onun “deney”lerinden biriymiş. Önce etrafını kolaçan ediyormuş meğer. Bu gitti, yüz metre ilerledikten sonra geri döndü. Ben , en ufak kıpırtıda hayvanın kaçacağını bildiğimden kıpırtısız onun oyununu izlemeye koyuldum. Dönüşte yine aheste aheste geliyor ama bu sefer kaçamak bakışlarla kümesi kesiyor! Derken ben ışığın yandığını fark ettim, söndüreyim derken nasıl olduğunu anlamadan bu uçup gitti. Bir acayip hayıflandım tilkiyi vurmadığıma. Neyse bendeki inat daha fazla. Oturup bekledim. Nasılsa gelecek dedim. Bir saat sonra seninki damladı. Etrafta kıpırtı yok. Tilki yine bir keşif gezisi ve yine bir kesişmeli dönüş yaptı. Sonra planının ikinci aşamasına geçti bu. Geldi, kümese dadandı. Ayaklarıyla kümesin paravanını eşeleyip içerideki hayvanları uyandırdı. Hayvanlar, feryat figan bağırıyorlar. Tam o sırada tilki, arkasını dönüp durdu. Kulaklarını dikti. Hayvan heykel kesildi. Etrafını gözlüyor. Tahminimce aykırı bir ses veya ışık arıyordu. Uyanık, başka uyanan var mı diye bekliyor. Bu böyle bir iki dakika sürdü. Tavuklar sustu. Üçüncü aşama başladı. Tel paravanı ayakları ve dişi ile sessizce koparıp, kapıyı açtı. Tavuklara görünmeden çekti gitti! Afalladım(2). Allah bana da sabır vermiş ya ! Sigarasızlıktan başım çatlıyor ama inadım inat! Kıpırtısız bekliyorum. Tavuklar, kapıyı sahiplerinin açtığını sanıp dışarıya çıktılar. Tilki, sandığımdan çok daha zeki çıktı. Tavuklar, çil yavrusu gibi etrafa dağıldılar. Takribi 10 dakika sonra Gözümün önünden bir jet geçti. Evet evet bir jet ancak o kadar hızlı olur ki be hey tilki, de ki sen o tavuğu ne zaman gördün? Ne zaman aldın, ışık hızına ne zaman ulaştın, be hey tavuk sen neden gık demedin, diyemedin? Bunlar tilkinin meslek sırrı. Önümden geçen jetlerin sayısı arttı. Bense bunu müthiş bir dikkatle izledim. 4 tavuğu avlaması, Usta’nın 10 saniyesini almadı. Afalladım(3). Tüfeğimle kalakaldım. Beni asıl şoke eden ne oldu biliyor musun? Anlatsam da inanmazsın. Ben gözüme inanamadım kardeş sen bana nasıl inanacaksın ki! ” devam ediyor…

“Bizim köpekleri geceleri kuzuları korurlar. Sabaha karşı, biz uyanmadan çoban eşliğinde geri dönerler. Velhasıl, köpekler yorgun olduklarından, uyurlar. Meğer bu tilki köpeklerin yerlerini de öğrenmiş. Ben tam elimde kalakalan tüfeğimle eve dönecekken bu tilki geri döndü. Ağzında bizim tavukların tüyleri, atıkları vs. . vardı. Tam köpeğin yattığı yere tavuğun tüylerini bıraktı. Ben hiçbir şey anlamadım. Hayvan saçması diye düşündüm. Vardım eve uyudum. Sabah kalktığımda bir de ne göreyim! Bizim köpek uyuyor, önünde de tavukların tüyleri!!! Afalladım(4). Tavuklarımı yiyişine de şapka çıkardım.

Yani suçu köpeğin üzerine atıyor. Kim görürse görsün, kesinlikle tavuğu katledenin köpek olduğunu sanır! Ama kesin! Aman kardeş bu bana da bir şeyler yapar gibisinden bir korkum oldu, ben de tilkilik yaptım, tilkiye tuzak kurdum. Bir gece onu vurdum, gidip kürkünü sattım. O dört tavuğun da fişeğin de o sigarasız gecenin de hıncını çıkarttım. Boşuna dememişler tilkini dönüp dolaşacağı yer, kürkçü dükkanıdır diye. E Allah’ını seversen söyle kim daha tilki şimdi? ” Hikâyesini tamamlayınca ikimizde de bir kahkaha tufanıdır kopuyor. Tilki karşısındaki zaferi öyle mağrur bakışlara ve gurura saik ki anlatamam size!

Bir küçük hikayecik de benden olsun bari;
“Tilkiye bir gün sormuşlar. “Seni tavuklara çoban yapalım mı? ” diye. Tilki oturup hüngür hüngür ağlamış. “Ne oldu neden ağlıyorsun?” diye soranlara, ıslak gözleriyle dramatik bir bakış fırlatarak şöyle demiş: “Siz şimdiye kadar neyi söylediniz de ben yapmadım? ” …. . Yorum sizin, takdir sizin….

Bu hayvanın zekasına ve stratejisine hayran kaldım. Öyle ki bu gazeteyi baştan aşağıya tilkilerle ilgili hikayelerle, vakıalarla doldurabilirim…. Hıııı? …. Anlamadım!. Yazayım mı? . . . . . Şimdi oturup ağlayacağım vallahi…
Siz ne dediniz de ben yapmadım……? !
Yok yok o kadar da tilki değilim….

http://www.turkforum.gen.tr/vforum/tilkiye-binaen-cok-eglenceli-okuyun-arkadaslar-d-d-d-t236609.html

– Bir gün, dedi; bir tilki ormanda geziyordu.

Ağacın üzerinde semiz mi semiz bir horoz gördü.

Ağzının suyu aktı. Kenara sindi, saklandı, horoza saldıracağı sırada, garip bir ses:

– Güüm güm de güm güm!

Baktı, sesin geldiği yöne. Gördüğünden bir şey anlamadı. Tilki, davulu ne bilsin. Saf saf düşündü. “Bu da ne acaba? Nasıl bir yaratık bu böyle?” diye…Fakat sesi böyle ilginç olur da tadı olmaz mı? Bu düşünceyle horoza değil ona saldırmayı kurdu aklından…Bir süre bekledi. Davul rüzgarın sallamasıyla, “güm güm de güm güm!” diye sesler çıkarıyordu. Tilki, gerildi gerildi, davula doğru atıldı birden.

Fakat bir de ne görsün! İçi boş bir kasnak…

Yiyecek gibi değil.

Bu arada horoz da kaçmıştı.

Tilki, yaptığına pişman, önüne baka baka uzaklaştı oradan.

Halil Topalak, Gölbahçe Mahallesi’nde oturur. Evinin önünde bir kümesi ve yirmi kadar tavuğu vardır. Arkadaşı Yusuf Samancı bu tavuklara göz dikmiştir. Gençlerden göndererek birer ikişer kümesten çıkartır. Odada pişirirler, sonra da Halil Dayı’yı çağırıp:

“Bugün bir av geldi.” der ve beraber yerlermiş.

Ertesi gün Halil Topalak

“Yahu Yusuf bizim kümese tilki dadanmış. Dün birisi yoktu. Bugün de ikisini götürmüş.” diye yakınır,

“Ah bir yakalayabilsem!” diye dua ederdi.

Bu olay birkaç kez tekrar etti. Tavuklar birer – ikişer eksilmeye başlayınca;

“Yusuf bugün kapan kuracağım. Göstereceğim o hırsıza gününü. Cezasını vereceğim. Canıyla ödeteceğim bana ettiğini!” deyip ardından küfürleri sıralar. O da:

“Amma da acar tilkiymiş be. Hem de köpeğin yanından tavuk götürüyor. Helal olsun o tilkiye valla!” der yanındakilerle gülüşürler, Halil Dayı’yı daha çok kızdırırlardı.

Kapan işini duyunca Yusuf Samancı’nın aklına yine şeytanlık gelir. Bir sohbet sırasında dağda ölü bir tilki gördüğünü söyleyen Kenekuşu Dayı’ya para vererek o tilkiyi getirtir. Yakup Balikoç’a çağırır.

“Bak Yakup. Şu Halil Dayı’na bir oyun edelim. Muhabbet olsun. Şu ölü tilkiyi O’na dövdürelim.” der. Sonra Halil Dayı’nın kümese kapan kurduğunu, bu ölü tilkiyi o kapana kıstırmasını ve damüstüne çıkıp bağırmasını söyler. Yakup söyleneni fazlasıyla yapar. Tam gün inince akşam namazı vaktinde bağırmaya başlar.

“Halil Dayı, senin kümesin yanında bir şey var. Tilki mi köpek mi göremedim. Tavuklar ciyaklıyo! Yetiş! Çabuk ol!..”

Hali! Dayı olanlardan habersiz.

“Aha yakaladım hırsızı. Kapana kıstırdım seni. Ben senden neler çektim. Geberteceğim seni!” diye koca bir sopa alır. Çocuklarını da çağırır. Hep birlikte türlü küfürlerle Allah ne verdiyse kapandaki ölü tilkiyi yorulasıya kadar döverler. Komşusu Ateş Ağa patırtıya koşar. Gerçek sanır.

“Aman ha Halil dikkat et. Elini kapar dayım. Sakın elini ayağını kaptırma!” diye söylenir. Bu sırada kahveden sese gelenler olur. Olayı seyrederler.

Tilkiden ses gelmeyince öldü sanırlar ve Halil Dayı tilkiyi kapandan çıkarıp ayağından tutarak kahveye getirir. Ortaya atar.

“Bakın işte! Nasıl geberttim hırsızı. Birkaç tavık zararım oldu emme canına okudum. Tilki kurnaz olur emme ben ondan daha kurnazım değil mi? Bana çatanı işte böyle yaparım ben. Kahveci! Say bak’ Herkese benden çay ver! der. Bilenler belli etmeden kıs kıs gülüşür. Bilmeyenler gerçek sanarak;

“lyi ettin Halil Ağa, helal olsun valla!” derler. Çaylar içilirken;

“Nasıl ettin Halil Ağa?” diye soranlar olur. O da olanları, yaptıklarını gururlanarak böbürlenerek yüksek sesle anlatmaya devam eder. Olayı sezen akrabası Şakir Samancı dayanamaz.

“Oğlum Halil, ne olur sus artık! Bu şeytanlar sana ölü tilkiyi dövdürdüler. Yeter artık anlatıp durma!” diye çıkışır.

Kimisi gülüşür. kimisi şaşkındır. HaliI Ağa inanmamış görünür. Konuşmasını sürdürür.

Daha sonraki yıllarda da Halil Dayı ve oğulları Yusuf Samancı’nın birçok tavuğunu ve kuzusunu yemişlerdır. Allah taksiratlarını affetsin.

http://freenet-homepage.de/turk/sivasli.html

Bir tavsan önüne bir daktilo almış tak tuk tak tuk birşeyler yazıyor.

Oradan geçen bir tilki :
– Hey tavsan ne yazıyorsun?
* Doktora tezimi yazıyorum.
– Ha öyle mi, çok güzel ne hakkında?
* Tavşanların tilkileri nasıl yedikleri hakkında.
– Yok canım olur mu öyle şey hiç tavşanlar tilki yerler mi?
* Olur canım gel istersen sana ispat edeyim.

Beraberce tavşanın yuvasına girerler biraz sonra tavsan tek başına çıkar ve yine daktilosunun başına geçer tak tuk birşeyler yazmaya devam eder.

Daha sonra oradan geçen bir kurt tavşanı görür.

* Hey tavsan ne yazıyorsun?
– Doktora tezimi.
* Ne hakkında ?
– Tavşanların kurtları yemesi hakkında.
* Yayınlamayı düşünmüyorsun herhalde buna kim inanır.
– Doğru olmaz mi gel istersen göstereyim.

Yine beraberce yuvaya girerler tavsan biraz sonra tek başına dışarı çıkar.

Tavşanın Yuvasını merak mı ettiniz? Manzara Şudur ;
Tavşanın yuvasının içi: Bir köşede tilkinin kemikleri…

Bir kösede kurdun kemikleri…

Diğer köşede ise; bir arslan kürdanla dişlerini temizliyor!

SONUÇ VE ANAFİKİR
Doktora tezi yapmak için; tezin önemi yoktur.
Konunun da önemi yoktur.

Önemli olan; Tez Danışmanındır.

http://www.zapita.org/tavsanin-nasil-tilki-yenir-tezi-t14691.html?s=35799bda637f2b343f3edcff6f1370b6&

Bugünkü AKP iktidarının en büyük sermayesi anadoluda tek katlı evlerin geniş arka bahçelerinde yetişen genç nesildir. CHP gençliği ise maalesef, apartmanların öğleden sonraları gölge olan taraflarında birbirini tanıma ve oynama fırsatı bulduğu bir gençliğe sahiptir. Birbirlerine karşı bu denli itici olmalarının temelinde açık veya kapalı alan fobileri rol oynamaktadır. Sonu \”izim\” le biten bütün ideolojilerin temelleri yıllar öncesinden tasarlanmış, heryönüyle münazara edilmiş ve günümüzde yaşam şansı bulabilmişlerdir. Bence günümüzde yaşanan, CHP nin politika üretmeden AKP nin açıkların kollama stratejisi bana avcı ile tilkinin hikayesini anımsatıyor. Dinleyin bakın. Tilki köylerdeki tavuk kümeslerine dadanmış, tavukları yakalayıp, toprağın altına kazdığı yuvasına götürüyormuş. Uyanık tilkinin yuvasının birden çok giriş ve çıkış deliği varmış, avcılar hangi deliğe girdiğini görmüş, akşama kadar orada tilkinin çıkmasını beklerlermiş, bizim uyanık tilki, diğer delikten kaçıp yine yapacağından geri kalmazmış. Ben bu hikayede bizim CHPlileri tilki yuvasının başında bekleyen avcılara benzetiyorum. Tabi birde tilkinin kim olduğunu söylemeye gerek yok. Hele bir de arka bahçeleri geniş olan, evlerde yetişmiş olanların değil mi…

Kelile Dimne’den (KELİLE VE DİMNE, Beydebâ -İbnü’l-Mukaffa, Çeviri-inceleme Said Aykut, – 2. Baskı – ŞULE YAYINLARI, Temmuz 2003)

Bu bölüm aklı kendisine değil başkasına fayda veren adamla ilgilidir.

Hükümdar, filozofa dedi ki: — Bu hikâyeyi dinledim. Şimdi aklı kendisine değil başkasına fayda verenin hikâyesini anlat! Filozof: — Buna örnek güvercin, tilki ve balıkçıl hikâyesidir. Hükümdar: — Nedir onların hikâyesi? Filozof başladı anlatmaya: Anlatırlar ki bir güvercin göğe uzanan upuzun bir hurma ağacının zirvesine yavrularmış. Tepedeki yuvaya çörçöp taşır lâkin ağaç yüksek olduğu için taşıma işi binbir zahmetle gerçekleşirmiş.. Güvercin aşağıdan yukarıya taşıma işini bitirince yumurtlar, yumurtasının üzerine tüner; cücükler çıkıp palazlanır, bu durumu bilen bir tilki yavruların yerinden kalkabilme çağı gelince ağacın dibine oturur: “Ya yanına çıkar, seni yerim; yahut yavrunu atarsın!” diye tehdit yağdırırmış. Güvercin de yavrusunu çar nâçar zorba tilkiye atarmış. Gel zaman git zaman yine güvercinin iki yavrusu palazlanmış ve o sıralarda bir balıkçıl kuşu yerleşmiş hurmanın tepesine… Yeni gelen, güvercini mahzun bulunca soruvermiş: — Ey güvercin niçin üzüntülüsün? — Balıkçıl kardeş! Başımda bir tilki belâsı var! Yavrularım palazlanınca beni tehdit ediyor, hurmanın dibinde bağırıyor. Ondan korkuyorum, yavrumu atıyorum. — Bu sefer gelince ona de ki: “Sana yavrumu atmıyorum! Yanıma çık da gör tehlikeyi! Bunu becerebilirsen yine iki yavrumu yersin ben de uçarım, kendimi kurtarırım!” Balıkçıl bu öğüdü verdikten sonra uçup gitmiş ve bir nehir kıyısına konmuş. Derken arsız tilki mûtad veçhile hurmanın dibinde durmuş, tehdidini savurmuş. Güvercin de balıkçılın cevabını vermiş. Tilki hayretle sormuş: — Kim öğretti bunu sana? — Balıkçıl! Tilki dönmüş, nehir kenarındaki balıkçılın yanına gelmiş ve sormuş: — Balıkçıl kuşu! Rüzgâr sağdan gelirse başını nereye koyarsın? — Sola! — Soldan gelirse? — Sağıma yahut arkama! — Rüzgâr her yönden gelirse? — Kanatlarımın altına sokarım! — Nasıl sokuyorsun o kocaman başı kanatlarının altına? Bunu başaracağına inanmıyorum! — Evet, yaparım! — Haydi yap öyleyse! Şunu da söyleyeyim Vallahi ey kuşlar topluluğu, Allah sizi bizden üstün kılmıştır. Bizim bir yılda anlayabildiğimizi bir lahzada anlıyor, bizim bin senede gittiğimiz yere siz bir anda varıyorsunuz, soğuktan ve rüzgârdan korunmak için başınızı kanatlarınızın altına sokabiliyorsunuz! Bravo size! Haydi sen ispatla bakalım, nasıl yapıyorsun bunu! Balıkçıl derhal kanatlarım altına sokmuş gagasını. Tilki “fırsat bu fırsat!” deyip atılmış, boynunu kırmış kuşun! Tilki şöyle söyleniyormuş: — Ey kendine düşman kuş! Güvercine akıl veriyorsun ama kendine faydan dokunmuyor, düşman kıskıvrak yakalıyor seni! Bu sözlerden sonra kuşu öldürmüş ve yemiş.

http://kitap.mollacami.com/node/3314